30 Nisan 2010 Cuma

Küçük İskender


Dudaklarım gerisin geriye çekildi ; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘Hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım.
Bekledim......Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını,hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını,basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım.Evet,bilmiyordum.
Bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi.Sevişirken sözlük kullanıyordum hala.Ama, seni seviyordum.Ve sevdiğimi,sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana.Sana yaklaşamıyordum.Yasaklanmıştın adeta.Çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da,uzak dursan da,o korkunç şeklini korusan da,farketmiyordu hiçbir şey.Küçük bir ateş.Küçücük bir ateştin sen.Sönmekten ürken bir ateş.Bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş.Aşkın mecali kalmamıştı.Sessizce sokuldum yanına.Acıyla irkildin.Gülümsedim.Gülümsememe anlam veremedin elbette. Kimdi bu? Ne istiyordu? Tanımadığın biri. Hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. Fuzuli bir beden, karşındaki. Usulca uzandım,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. Uzayın adını ben koymadım.Uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar.Rahatlatır beni o.Bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm.Yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. Romantizme uyum sağlamak için de değil.Öyle.İşin gerçeği budur.Yağmurlar, bu dünyaya ait sanma.Bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. Lekesiz bir yalnızlık. Lekelenmeye müsait bir yalnızlık. Tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. Pişmansın. Pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. Elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘Neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. Olmuyor tabii.Olmuyor.Sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun.Beni anlayacağın günler gelecek.Beni de göreceksin.
Benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. Korkma lütfen,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. Çay pişiririz. Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. Sonra da sen anlatırsın: Sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin... hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. Ben sıkılmam. Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır. Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. Hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. Endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. Başkalaşmaya çalışıyorum. Gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. Değişmek, hiç de zor değil. Yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. Anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. Evet, tıpkı bu. Sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. Birlikte dansedebilmek gibi. Sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. Arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. Bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. Ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. Ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. Ve ciddi. Ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. Bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. Ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. Masallarla geliyorum. Efsanelerle geliyorum. Herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. Artniyetsizim. İnan,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. Soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! Bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. Aklıma yayıldın. Ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: Ortadaydım işte! Bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. Hayır! Melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. Her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. Kusura bakma, kafam biraz dağınık,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? Demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. Beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! Gerçekten kırıyorsun beni,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin.
Sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. Düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. Yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. Onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. Onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. Bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. Cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda.
Bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. Hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. İnsanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. Bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. Yapacak çok işimiz var. Dövüşecek çok düşmanımız var. Kucaklayacak çok arkadaşımız var. Bizim sebebimiz bu. Bizim fazlalığımız bu. Belki de iksirimiz. Kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. Yalan söylemiyorum

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “Rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. Bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. Hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. Kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. Çikolata bile kurtlanabilir. Dondurma erir. Çiçek solar. Galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! Birer hatıraya dönüşseler bile! Kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? Sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.
Şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. Çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. Aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. Hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . Hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. Hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. Bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. Hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . Yüzüme öyle bakma nefretle,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. Kimbilir, doğrudur belki de! . Adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin esrarı büyüleyici! Romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
Ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. Maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. Ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. Özveri denebilir buna. Evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. İnsan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. Bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. Sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . Sakın ha üstüne alınma,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Ben seni kırmak için yaratılmadım. Uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! Belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! Beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? Seni kaybettim. Bunu biliyorum. Seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. Ortadaydı. Bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! Sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. Hala da saygıyla ağlıyorum. Büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: Tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. İnadıma öfkeleniyorsun. Seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. Bu da aşk işte! Bu da entrika! Bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! Peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! Dur, dur, bağırma,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Bunlar da geçecek şüphesiz. Seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. Yaralandım. Bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. Çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. Bir gerçek aramıyorum felakete. Bir bahane göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. Ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. Ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. Eğer hissediyorsan,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. Ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. Şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. O rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. Dokunamadım sana. Parmakuçlarım neşterdi çünkü. Kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,


Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.................

Umay.

Sana ihanetlerin en büyüğünü hazırladım, en kanlısını;
bir gün beklediğin gibi benden.

14 Nisan 2010 Çarşamba

Kimse Bilemez

Uzaktan seyredince..Ama ses etmeyince..Sadece uzaktan öyle bakmak..
İyi insan olup,ellememek..
Anlatamamak kimseye..
Kimse üzülmesin..
Kimse anlayamaz zaten..
Ben kendimden vazgeçmişim..
Ötesi var mı?
Anlamı var mı?
Uzaktan seyretmişim..
Yakın ama uzak..
Sessizce..
Gece..
Rüzgar çarpar yüzüme..
Çarpar da ayıltamaz beni..
Kesikler bırakır yüzüme sadece..
Kızdığın,küstüğün tanrıdan,
Sabır dileyebilirsin belki..
Kimsenin olmadığı bir ibadethanede..
Orda bağırabilirim, gözyaşlarım orda izinli olabilirler..
Hayata kızarım, barışmaya çalışırım, tekrar kızarım..
Sabır dilerken elim göğsümü yumruklar,çekiştirir..
İçimdeki acı ne fena ki, dışarı çıkmak ister..
Elim göğsümü yumruklar sadece..
o kadar..
Bu gece 12. defa dinlenmekte bu şarkı
Soruyorum size
Güzel olan herşey neden çabuk biter?
Tek kişilik bir güzellik olduğu için mi?
Aşk bir işteşlik kelimesi oysa..

11 Nisan 2010 Pazar

Duman









Bana ''Neyin var '' diyor
içlerinden birisi
''Bilmem,keyfim yok diyorum''
Nedense olanı değil ,
olmayanı söyleriz herzaman.
''Çok asabisin'' diyor biri.
Biliyorum,çok gergin görünüyorum.
Konuşuyor olmak için konuşmaya
çalışıyorum.Kafam dağılır belki
düşüncesiyle.
Şiir okuyor içlerinden biri,
kapıp defterimi bahçeye atmak
istiyorum kendimi.Yapamıyorum.
''Sigara'' diyor diğeri
-''Sigara var mı''
Sigara yok.Ama Aradan geçen zamanların sonrasında yüzüne bakarken öylece,
“ben neden üzülmüştüm?” diye sormak var kendi kendime.
Bunları neden mi yazıyorum?
Bilmiyorum...

4 Nisan 2010 Pazar

Çok Güzel

''Gelme diyorsun
Bu , gel demektir
Birazdan güneş doğacak
Dolu dizgin atlılar geçecek yüreğimden
Seni düşüneceğim..
Gümüş mahmuzların parmaklığınca
Yağmur nal izlerini örtmeden sana
Geleceğim,bekle beni..

Tanrı'nın bıraktığı yerden biz başlayalım
Üç milyar insanın yarısını sen öldür,yarısını ben
Üç kişi kalsak yetişir yeryüzünde
Yaklaş bana , seninle kardeş değiliz
Hüzünle karışık sevinçlerden kurtul artık
Arzuların o belli belirsiz sıcaklığını sev
Biliyorsun ;
Önce Tanrı insanı yarattı
Sonra insan sevgiyi
Ne yapsak boş
Ne kadar çabalasak faydasız
Geriye dönemeyiz
Olanlar oldu,iş işten geçti
Çamurumuza sevgi katılmış bir kere..


İnsanlar içinde bir sana inandım
Bir seni sevdim kendimden başka
Uykularımın bölündüğü saatlerde
Sendin düşündüğüm soluk soluk
Sivri bıçaklar gibiydin karanlığımda
Gözümü yumsam seni görüyordum
Oynak türkülere benziyen yürüyüşünle
Sen çıkıyordun karşıma
Karanlığımda
İki yıldızdı ellerin görülmedik
Karanlığımda
Bir orman yangınıydı dudakların

Öptüğümüz o pis eller
O maymun maskara suratlar
Küçük orosp*lar
Kirli zevklerimiz
Yatağımıza giren firengili kadınlar
Aldığını geri vermez bir karanlık dört yanımızda
Hangi perdeyi aralasak gece
Hangi taşı kaldırsak çaresizlik
Ölüm isli bir fener ışığı bu karanlıklarda
Ölüm yorgun askerlerin tek umudu
Biz bu ölümlerle yakınız
Ölümsüzlüğe
Bu karanlıklarla
Uzak..

Nasıl aldandık bunca zamandır
Nasıl inandık güzelliğine hayatın
Bize ne doğan güneşten
Büyüyen buğdaydan
Akan sudan
Bize ne ?
Alabildiğine kederliyiz , yorgunuz
Bize dostluğu öğrettiniz
Bize sevmesini öğrettiniz böyle delicesine
Sevdikse günahlarımız Tanrı'nın boynuna
Sevilmedikse insanlar utansın kederimizden
Ne aradık , ne bulduk dünyada ?
Söyleyin
Bir sevgiyi bile çok gördünüz bize
Öpüştük uykularımızda
Ayıpladınız
Kara kara yengeçleri saldınız üstümüze
Şimdi de bir yaşamaktır tutturmuşsunuz
Rahat bırakın bizi
Göğüyle , deniziyle , taşıyla , toprağıyla
O yoktan var ettiğiniz Tanrısıyla
Dünyanız sizin olsun

Chopin'in cenaze marşı çalıyor
Ölüler ayağa kalktı
Görüyor musun
Şu soldan ikinci benim
Senin yüzünden öldüm
Şimdi de seni getiriyorlar karanlığıma
Ağlıyorum
Biraz sev beni
Yaklaş biraz
Gül biraz
Seni affediyorum
Kuşkonmaz dallarına astım kendimi
Sedir ağaçlarına,gül yapraklarına
Başımı taşlara vurdum
Göz bebeklerimde büyük camlar parçalandı
Tanrısal duygular içindeyim
Bütün Tanrısızlığımdan uzakta
Bir kemiklerinin sertliğini aldım
Bir teninin aklığını
Son sıcaklığını dudaklarının
Gel bak
Sana bir Tanrı getirdim
Gel bak
Bir Tanrı yarattım senden..''